Amalfi Kıyıları
İtalya’nın güneyinde yer alan Amalfi kıyıları Unesco kültür mirası listesinde de yer alan muhteşem bir coğrafya. Denize dik inen yemyeşil tepelerin arasındaki kimi küçük kimi büyük, vadilere ve vadilerin yamaçlarına kurulmuş pastel renkli, birbirine bitişik, rengarenk evlerden oluşan kıyı ve taraçaların ortasındaki dağ köyleri ile adeta rüya gibi bir yer.
Her ne kadar adını Amalfi Köyünden alsa da bölgede Amalfi dışında en az onun kadar güzel birçok köy var: Amalfi, Atrani, Ravello, Positano, Miori ve Maori seyahatim sırasında gezip görebildiğim yerler.*
* Amalfi videolarının keyfi en iyi yüksek çözünürlükte çıkar 😉 bunun için videolardaki ayarlar ikonundan ( videoların sağ altındaki YouTube yazısının yanındaki ikon) kalite olarak 1080p50hd veya 7520p50hd’yi seçiniz.
Amalfi Kıyıları – Ne Zaman Gidilir
Yaşayacağınız tatil deneyimi gideceğiniz mevsime göre büyük farklılıklar gösterebilir. Bu kıyılara aşık da olabilirsiniz nefret de edebilirsiniz. Amalfi kıyılarına gitmemeniz gereken bir zaman dilimi varsa o da yaz ayları. İtalya, Mayıs başından Eylül ortasına kadar kelimenin tam anlamıyla turist işgali altında. Tabii Amalfi kıyıları da bundan nasibini fazlasıyla alıyor. Her yerin aşırı kalabalık olması, konaklama ve araba kiralama ücretlerinin artması, park yeri bulmanın imkansıza yakın olması, köyler arasında çalışan otobüslerde yer olmadığı için ayakta seyahat, plajlardaki mahşeri kalabalık, bu aylarda giderseniz karşılaşacağınız sıkıntılardan bazıları.
Peki hangi ay yada hangi mevsim ? Bana göre kesinlikle İlkbahar. Nisan ayı ve(ya) Mayıs ayı ortasına kadar olan zaman dilimi Amalfi kıyılarını gezmek için en güzel aylar. Hava güzel, günler uzun ve her yer yemyeşil.
Amalfi Kıyıları – Nerede Kalınır
En az ne zaman gidileceği kadar önemli bir konu da kıyı şeridinde hangi köyde kalınacağı. Uzun bir tatilse ve Amalfi kıyılarındaki diğer köyleri de ziyaret etmeyi planlıyorsanız, kesinlikle bölgeye adını da veren Amalfi’de kalmalısınız.
Bu köyün en büyük avantajları; ulaşımın çok zor olduğu bir bölgede konum olarak tam ortada olması ve ana aktarma merkezi görevi görmesi. Bölgedeki her köyden Amalfi’ye, Amalfi’den de her köye düzenli ve sık otobüs seferleri var. Ayrıca deniz ulaşımında da ana duraklardan birisi.
Aslında köyler km olarak birbirlerine çok uzak değil ama yollar çok dar ve neredeyse sırf virajlardan oluştuğu için ulaşım süreleri uzun ve yorucu. Bir de bütün bunların üstüne yüksek sezonda, yolların aşırı yoğunluğundan dolayı, ulaşım süreleri daha da artıyor.
En büyük dezavantajı ise Positano ile birlikte bölgenin çekim merkezi olması. Sabah saatlerinden itibaren diğer köylerden ve özellikle yaz aylarında cruise gemilerinden gelen turistlerle dolup taşması. Bizim gittiğimiz Nisan ayında kalabalık tam kararındaydı. Köy ne bomboş ne de kalabalıktı. Tam olması gerektiği gibiydi.
Tabi Amalfi’de de kalacağınız yerler kendi içinde ayrılıyor: Bir daha tepelerdeki, inanılmaz manzaralara sahip ama ulaşmak için yüzlerce basamak çıkmak zorunda olduğunuz oteller; bir de manzarasız ama düz ayak yerler var.
Biz, yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Amalfi köyünde Hotel Fontana’da kaldık. Otelin ön kısmında odalar deniz manzaralı iken arka kısmındaki odalar meydana ve kiliseye bakıyor. Otelin konumu ise tek kelimeyle inanılmaz. Amalfi meydanına sadece 20 adım olan otel, otobüs, taksi durakları ve iskeleye ise 150-200 metre uzaklığında. Otel ücretine sabah kahvaltısı da dahildi. Odalar son derece basit ama temizdi. Biz, fiyat/performans açısı ve konumundan dolayı memnun kaldık.
Amalfi Kıyıları – Ulaşım
Amalfi kıyılarının bu kadar güzel ve bakir kalmasının en büyük sebeplerinden biri de ulaşımın zor olması. Köyler arasında ulaşım için 4 seçenek var; bunlar: tekne, ‘sita’ otobüsleri, taksi ve araba kiralama.
- Seçenek-Tekneler: Bu seçeneklerin içinde en rahatı denizden ulaşım. Deniz otobüsü büyüklüğünde hızlı tekneler, Nisan ortasından itibaren Positana, Amalfi ve Solerno arasında mekik dokuyorlar. Bu gemilerin hem kapalı hem açık oturma alanları var. Bir yandan deniz havası alıp bir yandan Amalfi kıyılarını izlerken yolculuğun nasıl bittiğini bile anlamıyorsunuz. Gidiş geliş ücretleri Positano-Amalfi, Amalfi-Solerno için 16 euro iken, Positano-Solerno için 21 Euro . Deniz ulaşımının eksi yönleri, otobüse göre daha pahalı olması ve kıyı şeridindeki küçük köylere gitmek için ekstra aktarma yapılması.
- Seçenek-Sita Otobüsleri: Otobüsler çok yeni olmamasına rağmen hepsi klimalı ve temiz. Otobüs biletleri 45 dakika ( 2 Euro ), 90 dakika ( 3 Euro ), günlük ( 6 Euro ) ve 3 günlük ( 15 Euro ) olarak satın alınabiliyor. En büyük artısı bölgedeki en ucuz ulaşım şekli olması. En büyük eksisi yüksek sezonda aşırı kalabalıklardan dolayı kimi zaman ayakta gitmek zorunda kalmak kimi zaman da otobüse hiç binememek. Ayrıca yollar o kadar virajlı ki bir yerden sonra, yolculuk gerçekten yorucu oluyor
- Seçenek- Taksiler: İyi haber taksilerin neredeyse hepsi yeni Mercedes Vitolar. Kötü haber taksi ücretleri kelimenin gerçek anlamıyla cep yakıyor. Örneğin Amalfi’ye en yakın köylerden biri olan ve sadece 5km uzaklıktaki Ravello için tek yön taksi ücreti 40 Euro. iki kişi için kesinlikle düşünülmemesi gereken bir opsiyonken 4 ve üstü kişi sayısında, mecbur kalınırsa, kullanılabilir.
- Seçenek-Araba Kiralama: Bölgeyi gördükten sonra kesinlikle tavsiye etmediğim bir seçenek. Yollar çok dar ve virajlı. Usta şoförler için bile kaza tehlikesi yüksek. Ayrıca araba kiralama ücretleri pahalı ve köylerdeki park alanları gerçekten çok sınırlı ve park ücretleri de astronomik. Uzun lafın kısası paranızla rezil olmayın 🙂
Amalfi Kıyıları – Nerelere Gidilir
Amalfi Köyü
Ticaret yollarının üzerinde olan stratejik konumu nedeniyle, 9.yüzyıldan 11. yüzyıla kadar bölgenin önemli ticaret merkezlerinden ve ilk deniz cumhuriyetlerinden biri olan Amalfi, aynı zamanda bütün bölgeye adını veren köy.
Şaşalı dönemlerinden sonra, 11.yy itibariyle hızla önemini kaybetmeye başlamış ve deyim yerindeyse, başına gelmeyen kalmamış. Pisalı’ların istilasına uğramış, 1343 yılında yaşanan büyük toprak kaymasında limanın tamamı ve köyün büyük bir bölümü denizin içine gömülmüş, 1643 yılındaki büyük salgında ise koy nüfusunun 3’te biri ölmüş. Zaten bu salgından sonra hayatta kalanların büyük çoğunluğu Napoli’ye göç etmiş.
Sonraki 200 yıl boyunca neredeyse terkedilmiş bir halde kalan köyün kaderi, Napolyon’un kardeşi Giuseppe Bonaparte’ın 1804 yılında bölgeye yaptığı ziyaretle değişmiş. Amalfi’yi ve bölgeyi görür görmez güzelliğine vurulan Giusseppe, Napoli’den buraya yol yapılmasını emrederek bölgenin kaderini değiştirmiş . Zorlu coğrafi koşullardan dolayı ancak 1850 yılında bitirilebilen bu yol bugün hala kullanılan yoldur. Bu yolun bitiminden sonra şansı tekrardan dönen Amalfi, zamanın soylu İtalyan ailelerinin tatillerini geçirdiği bir sayfiye yeri haline gelmiş.
Amalfi’nin uluslararası alanda bilinirliliğinin artması ise 1920’li ve 30’lu yıllarda başlamış. Dönemin İngiliz aristokrasi ve üst sınıfı için popüler bir yer haline gelen köy, her sene daha da çok kişinin ilgisini çekmeye başlamış. İkinci dünya savaşından sonra dünyanın her yerinden sanatçılar ve zenginlerin de ilgisiyle bu popülerlik bütün kıyı şeridine yayılmış.
Napoli’den başlayan yolculuğumuz Amalfi’nin ana meydanı olan Flavio Gioia’da son buldu. Ne yazık ki köyün girişi ile sahil arasında kalan bu meydan, otobüs durağından kalkan ve durağa gelen otobüsler, Amalfi’yi görmeye gelen ve diğer köylere gitmek için Amalfi’den geçen araçlar yüzünden devamlı bir keşmekeş halinde.
Amalfi’nin asıl güzelliği bu meydandan trafiğe kapalı olan Duca Mansone sokağına girdiğiniz zaman başlıyor. 10 metre sonra Duoma meydanına çıkıyorsunuz. Çevresi kafeler ve restoranlarla çevrili bu meydan aynı zamanda bütün atraksiyonun olduğu yer. Meydanın sağ tarafında Amalfi’nin eski görkemli günlerini yansıtan Duoma Di Amalfi Kilisesi bulunuyor. Kilisenin bir başka özelliği de devasa bronz kapılarının İstanbul’da dökülüp, buradan getirilmiş olması. Kiliseye çıkan geniş ve uzun merdivenler adeta bir kafe gibi. Merdivenler bir yandan sohbet edip bir yandan meydannı izleyen insanlarla dolu.
Meydanın bitiminde tekrar daralan sokak iki yanında restoranlar, trattoria’lar ve hediyelik eşya satan dükkanlarla Amalfi’nin arka kısımlarına doğru devam edip son buluyor.
Amalfi, hem gezmesi çok keyifli hem de çok güzel yürüyüş rotalarına sahip bir köy. Kısa süren bu rotalar köyün neredeyse her yerini dolaştığı için köyde görmediğiniz bir yer de kalmamış oluyor.
İlk rota, meydandan başlayıp üst yürüyüş yolundan devam ederek rıhtımın sonundaki mendireğe iniyor; burasi Amalfi’yi görebileceğiniz en güzel noktalardan biri. Coğrafi koşullardan ötürü köyün oturum alanı küçük olsa da rıhtım hattı uzun. Hat boyunca küçücük birkaç sahil, ağaçların altında deniz ve Amalfi manzaralı banklar ile deniz üzerinde şık restoranlar mevcut. Mendireği arkanızda bırakıp rıhtım hattı boyunca devam ettiğinizde bu yol, Flovio Gioia meydanının önündeki sahilde son buluyor.
İkinci yürüyüş rotası ise Duoma Di Amalfi kilisenin merdivenlerinin altındaki tünelden başlayıp, koyun içindeki dar sokaklarda devam ederek tepedeki mezarlıkta son buluyor 🙂 Tepede bulunan dikdörtgen şeklindeki sütunlu taş yapı köyün mezarlığı. Mezarlık deyince aklınıza bizdeki veya Avrupa’daki gibi mezarlıklar gelmesin. Bölgede yer darlığından, bizim bildiğimiz tarzda açık mezarlıklar yok. İçeriye girdiğinizde sağ tarafta her aileye ait bölmeler göreceksiniz; resim, çiçek ve adaklarla bezenmiş bu odacıklar klasik mezarlık anlayışından oldukça uzak. Değişik bir deneyim olduğundan dolaşmanızı tavsiye ederim. Mezarlığa girmeseniz bile hemen yanındaki terastan, köyü kuş bakışı izlemeye değer. Aslında mezarlık yolu bir yere kadar Atrani’ye giden yolla aynı; sadece denizi gördükten sonra, köşeden sola dönünce köy içinden mezarlık yoluna; düz devam edince ise Atrani’ye varıyorsunuz.
Atrani Köyü
Solerno yönüne doğru, Amalfi’den hemen sonra gelen Atrani, ortasından küçük bir ırmak geçen bir vadiye kurulmuş, birbirine bitişik evlerin, vadinin iki yanında yükseldiği bir köy. Köyün simgesi ise mimarisi ile kendini hemen belli eden Collegiata di Santa Maria Maddalena kilisesi.
Atrani, en azından benim ziyaret ettiğim köyler arasında, kıyı şeridindeki en küçük ve en az turistik yerdi. İşte zaten tam da bu yüzden muhteşemdi. Bu kıyıların turizme açılmadan önce nasıl olduğunu bölgede anlayabileceğiniz belki de tek yer burası. Diğer bütün köyler turizmden ama az ama çok etkilenmiş. Burası dışında bütün köylerde hediyelik eşya dükkanları, onlarca kafe ve restoran varken burası, meydanındaki iki üç kafe/bar dışında, olduğu gibi korunmuş.

Amalfi’ ile Atrani arası yürüyerek 20-25 dakika sürdüğünden, köye yürüyerek gitmeyi tercih ettik. Yürüyüş yorucu olmadığı gibi yol boyunca, kartpostal güzelliğinde manzaralar gördüğümüz için kesinlikle tavsiye ederim.
Köyün, evlerin arasında bir avlu gibi olan, küçük meydanına girdiğimizde bizi futbol oynayan çocuklar ve kapı önlerinde çene çalan köyün yerlileri karşıladı. Biraz gezindikten sonra meydandaki La Bristore’den yiyecek-içecek alıp sahilde kısa bir mola vermek istedik. Buffolo mozeralla peynirinden yaptıkları caprese sandviçleri çok lezzetliydi ya da biz çok açtık 🙂
Atrani sahili bölgedeki köyler arasında en sıradan sahile sahip. Belkide hem plajın diğer yerlere kıyasla daha içeride kalması hem de başladığı yerin üstünden araba yolu geçmesi bizde bu hissiyatı uyandırdı. Her şeye rağmen bu mola bize çok iyi geldi 🙂 Sahilde, bir yandan gazolarını ( Geleneksel İtalyan kayığı ) , bir yandan ağlarını onarırken sohbet eden balıkçılar ve kumlarda oturup güneşin tadını çıkaran birkaç kişi daha vardı. Biz de sahilde, bir yandan denizi izleyip bir yandan dalgaların sesini dinlerken, kendimizi hiçbir şey yapmamanın güzelliğine ve tembelliğine bıraktık.
Ravello Köyü
Diğer köylerin aksine, sahilde değil, tepede olan köyün Amalfi’ye uzaklığı 5 km; ama yolun kötülüğünden dolayı yolculuk 20 dakika sürüyor. Tabi yolun daha kalabalık olduğu yüksek sezonda bu süre daha da artıyor.
Ravello’ya varır varmaz daha önceden methini duyduğumuz turizm ofisine uğradık. Ofistekiler sadece Ravello ile değil, kıyı şeridindeki bütün köyler hakkında çok bilgililer ve işlerini severek yapıyorlar. Burası, bugüne kadar gördüğüm turist bilgilendirme ofisleri arasında uzak ara en iyisiydi. Ofise uğramışken, Ravello’yu ve Ravello’dan çevredeki köylere yürüyüş rotalarını gösteren haritalardan da aldık . Hem Ravello’yu gezerken hem de çevre köylere yürürken çok işimize yaradığından aynı şeyi yapmanızı tavsiye ederim.
Ravello, bana göre bölgenin en güzel köyü ve köyler arasındaki en güzel meydana sahip. Vescovado meydanı “U” şeklinde ve iki kenarında meydana bakan kafe ve restoranlar var. Meydanın en güzel yanı ise ön kısmının adeta bir teras gibi: yeşilin her tonundaki vadiye ve tepelerde taraçalarla çevrili köylere bakması. Bu özelliğinden dolayı, meydan olduğundan çok daha büyük ve ferah hissettiriyor. Barok ve Roma tarzlarından esintiler taşıyan küçük kilise meydanın baş tarafında.
Ravello, tıpkı diğer köyler gibi küçücük bir köy; fakat burada yapılacak pek çok şey var. Her şeyden önce gezmesi çok kolay ve keyifli. Biz gezimizi ikiye ayırdık; ilk önce meydanın üst kısmını daha sonra ise alt kısımlarını gezdik. Kiliseyi sağımıza alıp 40-50 metre yürüdükten sonra ilk sağa, Richard Wagner sokağına girdik. Bu sokağın sonundan sola döndüğümüzde ise S. Givonnai Del Toro Sokağına çıktık. Sokak boyunca, bir zamanlar soylu İtalyan ailelerinin yaşadığı palazzolar ( küçük saray ) sıralanıyor. Bu saray yavrularının ortak özelliği, hepsinin önlerinde bakımlı bahçelerin bulunması ve Amalfı kıyıları ile Salerno körfezine tepeden bakmaları. Bu palazzoların birçoğu artık “*****L”olarak tabir edilen lüks butik oteller olarak hizmet veriyor. İzin alarak iki tanesini gezme imkanına sahip olduk ve gerçekten çok etkilendik. Orijinal dokusuna sadık kalarak restore edilen bu evler (!) butik otellere dönüştürülürken, gerçek bir görgü ve stille dekore edilmiş. Ravello’daki butik otellerin hepsi birbirinden güzel olsa da en iyisi uzak ara Villa Cimbrone. Bu tarz otellerden birinde kalma imkanım olsa kesinlikle burada kalırdım.
Gene bu sokak üstünde, iki palazzonun arasında kalan, adeta bir vaha gibi duran küçücük parkı ise tamamen şans eseri keşfettik. Tıpkı yanı başındaki palazzolar gibi muhteşem bir manzaraya sahip olan bu bakımlı parkın, banklarından birine oturup anın tadını çıkarttık. Önümüzde yemyeşil kıyılar, masmavi bir deniz ve engin gökyüzü, içimizi ısıtan güneş ( hele ki 2014-2015 senesindeki hiç bitmeyecekmiş gibi duran uzun İstanbul kışından sonra ) ve sadece kuş cıvıltıları. Parkta bizden başka kimse de olmadığı için gerçekten müthiş bir deneyimdi.
Benim tavsiyem yürüyüşe çıkmadan önce bölgenin müthiş buffolo mozerello peynirinden satın alıp, güzel bir sandviç hazırlamanız ve parkta bir yemek molası vermeniz. Böylece hem Palazzolarla aynı manzaraya sahip olup hem de çok daha ekonomik bir şekilde yemek işini halledebilirsiniz 🙂
Parktan çıktıktan sonra sağa dönüp devam ettiğimizde sokakla aynı adı taşıyan meydana geldik. Meydanın sonunda yol çatallaşıp ikiye ayrılıyor: sol taraf araba yolu iken sağ taraf yaya yolu. Sağdan devam ederseniz köyün dışına doğru çıkıyorsunuz. Bu yüzden S. Givonnai Del Toro sokağından, hiçbir yere sapmadan geri dönüp, Dumou kilisesinin sol yanından tekrar Vescovado meydanına çıktık ve Cafe Calce’de bir kahve molası verdik.
Kısa molamızdan sonra bu sefer kiliseyi solumuza alarak devam edip hemen meydanın yanındaki Villa Rufolo’nun yanındaki sokakdan Amalfi’ye doğru olan yürüyüş rotasına başladık. Akşam üzeri tekrar Ravello’ya gelip Villa Rufolo ve Villa Cimborone’nin bahçelerini gezeceğiz. Her ikisi de Amalfi kıyıları manzaralarına sahip bu bahçeleri gezmenizi şiddetle mutlaka gezin.
Villa Cimbrone
Tepede yer almasından dolayı sahip olduğu stratejik konum ve Ravello sırtlarından adeta bir gemi pruvası gibi uzanan yaklaşık 20 dönümlük verimli ve düz arazisi nedeniyle (Bölgenin coğrafi yapısından dolayı bu büyüklükte düz ve ekilebilir bir arazi çok nadir) her devirde, bölgedeki asil ailelerin elde etmek istediği bir yer olmuş.
Bölgenin en etkili ve güçlü ailelerinden biri olan Fusco ailesinin elinde 500 seneden fazla kalan arazi, 1800’lerde ailenin borçları nedeniyle satılmış. 1900 yılların başına kadar birkaç kere daha el değiştiren arazi, en son İngiliz politikacı Lord Grimthorpe tarafından satın alınmış. Arazideki ev, Lord Grimthorpe zamanında yapılan eklemelerle bir palazzo haline gelirken, çiftlik arazisi de zamanın ünlü İngiliz bahçe dizaynırı Vita Sackville West tarafından İngiliz tarzında dizayn edilmiş. Villa, 60’lı yıllarda İtalyan Vuilleumier ailesi tarafından satın alınarak orijinal köklerine geri dönüş yapsa da West’in dizayn ettiği bahçe olduğu gibi korunmuş.

Günümüzde ise Hotel De Charm oteller grubunun bir oteli olarak hizmet veren Villa Cimbrone, inanılmaz zarif ve şık iç dekorasyonu, sahip olduğu bahçenin büyüklüğü ve nefes kesen manzarasıyla bölgedeki en iyi lüks butik otel. Fiyatları da bu doğrultuda. Burada kalmak için günlük 500 Euro’luk bir meblağı gözden çıkarmak lazım. Tabi bu ücretin standart odalar için olduğunu söylemeye gerek yok 🙂 Her ne olursa olsun eğer bütçeniz elveriyorsa, burada kalmakla, tatilinizin daha da unutulmaz hale geleceğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Villa Cimbrone’nin bahçesi, gün doğumundan gün batımına kadar halka açık ve giriş ücreti 7 Euro. Gezemeyeceğiniz tek yer, otelin önündeki taraça şeklindeki bahçeler. Bu kısımlar sadece otel müşterilerine özel. Bahçeyi gezerken onlarca yıl boyunca niye bu kadar popüler olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Bahçeye yerleştirilen antik Roma tarzındaki heykeller de bahçeye apayrı bir hava katıyor. Her kısmı ayrı güzel olan bahçeyi gezmek tam anlamıyla bir keyif. Biz gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Hakkını vermek için en azından 1-2 saat ayırmanızı tavsiye ederim.

Bahçenin Alametifarikası ise dünyaca ünlü filozofların büstlerinin bulunduğu sonsuzluk terası. Bu teras insanı filozof yapabilecek bir manzaraya sahip 🙂 Özellikle bulutsuz günlerde, terasdan ufka doğru baktığınızda, denizle gökyüzünün mavisi birbirine karışıyor ve sonsuz bir maviliğe bakıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Zaten teras da adını bu yanılsamadan alıyor.
Ben buraya özellikle akşam üstü saatlerinde gitmenizi tavsiye ediyorum; çünkü akşam güneşinde ve gün batımında, manzaranın ve bahçenin etkileyiciliği bir kat daha artıyor.
Villa Rufolo
Ravello’nun tam merkezinde Vescovado meydanının hemen yanında yer alan villa, adını bir zamanlar ait olduğu güçlü ve zengin Rufolo ailesinden alıyor. Ortaçağ boyunca en parlak günlerini yaşayan villa daha sonraları önemini yitiriyor. O kadar ki bakımsızlık ve ilgisizlikten bazı kısımları çöken villanın kaderi İskoç botanist Sir Francis Neville Reid’in 1850’de Ravello’ya yaptığı bir ziyaret ile değişiyor. Görür görmez villayı satın almaya karar veren Reid, villaya sahip olduktan sonra, kapsamlı ve uzun süren bir restorasyona başlıyor ve bu restorasyon sonucunda hem villa hem de bahçe bugünkü halini alıyor.
Bu büyük restorasyondan sonra evin pek çok ünlü misafiri oluyor; ünlü Alman besteci Richard Wagner de bunlardan biri. 1880 yılında bir süre kaldığı villanın bahçesi ve bölgenin güzelliğinden o kadar etkileniyor ki Parcifal operasının 2 .kısmındaki Klingsor’un bahçesini burayı düşünerek yazıyor. Bu sebepten, her sene Temmuz ayında, alt bahçede, Wagner’in onuruna, onun eserlerinin çalındığı klasik müzik konserleri yapılıyor. Bir yandan klasik müzik dinleyip bir yandan eşsiz manzarayı izlemek hayatta bir kere yaşanması gereken deneyimlerden biri. ( En azından klasik müzik severler için. )
Villa Rufolo, Villa Cimbrone ile kıyaslayınca oldukça küçük bir bahçeye sahip olsa da Amalfi kıyıları ve Solerno körfezine bakan muhteşem manzarası nedeniyle, Ravello’da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri. Sabah 9.00’dan akşam 7.00’ye kadar açık olan bahçenin giriş ücreti 5 Euro ve biletler gün boyunca geçerli. İki katlı bahçenin alt katı, bir bahçeden ziyade, geometrik çiçek tarhlarıyla kaplanmış dev bir teras. Evin de bulunduğu üst bahçede ise egzotik bitkiler ve ağaçlar var. Her iki bahçeden de doyumsuz Amalfi kıyıları ve körfez manzarasını değişik açılardan görebilirsiniz. Zaten bahçeleri gezerken, Amalfi kıyıları ile ilgili gördüğünüz pek çok ünlü fotoğrafın buradan çekildiğini fark edeceksiniz.
En az bahçe kadar övülen ve Fas mimarisinin de izlerini taşıyan iki kuleli ev, ne yazık ki bizim gittiğimiz dönemde büyük bir restorasyon altındaydı. Bu yüzden hem binanın dışını hem de içini göremedik.
Minori Köyü
Ravello ve Minori köyleri arasındaki yürüyüş rotası yokuş aşağı ve yürümesi kolay olduğundan Minori’ye otobüsle gitmek yerine yürümeye karar verdik. Yürüyüşümüz meydanın yanındaki Villa Rufolo’nun altındaki tünellerden başlayıp Minori’yi üstden gören küçük izleme noktasında son buldu. Yaklaşık 1 saatlik yürüyüş boyunca, harika manzaralar eşliğinde, kimi zaman evlerin kimi zaman limon ve zeytin bahçelerinin arasından yürüdük. Ayrıca iki köyün ortasında Torello adlı köycükten geçmek de işin ödülü oldu.
Minori’ye doğru inen merdivenlerin hemen yanında, küçük bir izleme terası var. ( Kaçırmanız imkansız ) Taraçalarla süslü, iki tepe arasındaki vadiye kurulmuş köyün, buradan görünüşü tek kelimeyle nefes kesici. Köye inen merdivenleri bitirdikten sonra çıktığımız yol bizi meydana ve sahile ulaştırdı.

Minori sahili, Maori’ninki kadar uzun olmasa da, geniş ve derli toplu. Köyü gezmeye başlamadan önce yorgunluğumuzu atmak için sahilde bir mola vermeye karar verdik. Tıpkı Atrani’de olduğu gibi bomboş bir sahil bizi bekliyordu. Amalfi kıyıları içinde en beğendiğimiz sahil burası oldu. Köy meydanına çok yakın olmasına rağmen bir şekilde izole kalmış. Sahilin iki yanındaki tepelerin de yemyeşil olmasının etkisiyle bir kez daha sahilde, güneşin altında, bir kediden daha fazla mayıştıktan sonra kalkıp köyü gezmeye karar verdik.
Minori’nin küçük meydanı ve kiliseye kadar olan kısmı çok güzel. Rengarenk evlerin arasındaki daracık sokaklari gezmek harika. Ne yazık ki kiliseyi arkanızda bıraktıktan 1-2 sokak sonra geleneksel mimari yerini kişiliksiz ve ruhsuz 4-5 katlı apartmanlara bırakıyor. Mimari estetikten yoksun apartmanların, pastel renklere boyanması da bu gerçeğin üstünü örtemiyor. Biz buraları gezmek için harcayacağımız zamanı sahilde güzel bir mola için kullandık.
Maori Köyü
Minori ile Maori arasındaki yürüyüş rotası diğer yollara göre daha zorlayıcı olduğu ve zamanımız da az olduğundan bu sefer otobüsü tercih etmek zorunda kaldık.
Solerno yönüne doğru Minori’den hemen sonra gelen ve bölgedeki diğer köylerden farklı olarak, oldukça geniş bir alan üstüne oturan Maori, aynı zamanda en büyük sahil şeritlerinden birine sahip. Maori’de araç yolu ile sahil arasında kalan geniş bir yürüyüş yolu var. Dev çam ağaçlarının altında, rengarenk çiçeklerin arasından, ister yürüyüp ister banklara oturup sahili seyredebilirsiniz.
1950 yılında yaşanan sel felaketinden sonra kasabanın büyük bir kısmı yeniden inşa edilmiş. Bölgenin geleneksel mimarisi yerini, sahil hattı boyunca ve arkalara doğru uzanan 4 katlı geniş apartmanlara bırakmış. Bence bu yüzden bütün cazibesini ve ruhunu kaybetmiş. Kesinlikle kötü bir yer değil ama bu şekliyle, Avrupa’nın pek çok bölgesinde görebileceğiniz, şık bir yazlık kasaba olmuş. Sadece küçük bir kısmında ( ana caddesi boyunca ) bölgeye özgü mimariyi görebildik. Yeniden inşa sırasında eski halinin korunmaması ile büyük bir fırsatı kaçırmışlar.
Bölgedeki köyler arasında en büyük sahil hattı burada. Minori’den buraya geldiğimizde uzun, geniş ve bomboş bir kumsal bizi bekliyordu. Kumsalda kısa bir yürüyüşten sonra, kumsalın sonlarına doğru, Eldorado bar adlı restoranda bir yemek molası verdik ve çok memnun kaldık.
Tanrıların Yolu & Positano
Amalfi kıyılarının zevkini çıkarmak için bol bol yürümeniz lazım. Köylerin içlerinde gezinti olarak nitelendirilen yürüyüşlerden, hiking gruplarının da gözdesi olan köyler arası yürüyüşlere kadar abartısız onlarca rota var. Ama bu rotaların içinde biri var ki dünyaca ünlü: ‘Tanrıların Yolu (Path of Gods)’ olarak adlandırılan bu yürüyüş rotası Bomerano köyünden başlayıp Nocella köyünde son buluyor.
‘Tanrıların Yolu’nu bu kadar ünlü yapan nedenler: bölgenin el değmemiş doğası ve sanki gökyüzünden, bulutların üstünden bakar gibi nefes kesici güzellikteki Amalfi kıyılarına bakması. Zaten bu bakış açısından dolayı Tanrıların yolu adını almış.
‘Tanrıların Yolu’ dağların arasından geçerek tamamen doğayla başbaşa kalacağınız, ortalama 3,5-4 saat suren bir yürüyüş rotası. Bu sebeple yürüyüşünüze başlamadan önce mutlaka yanınıza su ve yiyecek almayı unutmayın.
Ben sabah 06:30’da Amalfi’den Bomerallo’ya giden otobüse binerek yolculuğuma başladım. Bomerallo Meydanı’nda bulunan marketten su ve yolda atıştırmak için biraz meyve aldıktan sonra meydandaki işaretleri takip ederek yürüyüşüme başladım.
Yürüyüş rotası orta zorlukta. Tek başınıza bile rahatlıkla ve güvenle tamamlayabilirsiniz; çünkü hem yol boyunca devam eden işaretler sayesinde patikadan çıkmanız çok zor hem de çok popüler bir rota olduğundan önünüzde, arkanızda mutlaka başka yürüyüşçüler de oluyor.
Ne yazık ki ben gittiğimde görüş mesafesi, sis yüzünden yürüyüşün sonlarına kadar çok düşüktü. Resmen bulutların içinden yürüdüm diyebilirim. Hatta bazı zamanlar görüş mesafesinin 2-3 metreye kadar düştüğü bile oldu. Buna rağmen inanılmaz bir deneyimdi. Gideceğiniz mevsime göre değişmekle birlikte , yürüyüş rotasının sabah saatlerinde daha bulutlu olduğunu sonradan öğrendim.
İlk baştaki amacım ‘Tanrıların Yolu’ndan yürüyüp Nocella köyüne varmak oradan da otobüsle Positano’ya geçmekti; ama henüz sezon dışı olduğundan ne yazık ki otobüs saatleri çok seyrekti. Bunun için 1 saat otobüs beklemek yerine Positano’ya yürüyerek gitmeye karar verdim.
Tabi aslında yürümek yanlış bir kelime oldu. Neredeyse sadece merdiven indim diyebilirim:1700 basamak kadar. 🙂 Halihazırda 3,5 saatlik ‘Tanrıların yolu’ yürüyüşünün üstüne bir de bu iniş yüzünden Positano’ya bitik bir şekilde ulaştım. 🙂
Positano, Amalfi ile birlikte bölgenin en popüler iki köyünden biri. Tepelere kadar çıkan yeşillikler içinde rengarenk evlerden oluşan tablo gibi bir yer. Kasaba, ortasından geçen araç yolu ile deyim yerindeyse ikiye ayrılıyor: Yolun üst tarafında yerli halkın yaşadığı evler, küçük oteller ve tek tük de olsa barlar ve restoranlar ( inanılmaz manzaralı ) var. Ama asıl hareketlilik yolun alt taraflarında ve sahilde

Positano’yu gezmeye otobüs durağının bulunduğu sokaktan girerek başladım. Sahile kadar inen labirent gibi daracık sokaklarda gezindim. İki yanında barların, pastanelerin ve butiklerin olduğu bu sokaklar çok hareketli ve gezmesi keyifli. Sokaklarda kaybolmaktan hiç korkmayın çünkü bir şekilde mutlaka sahile iniyorsunuz 🙂 Yalnız kalabalık arttığından öğleden sonraki saatlere kalmamanızı tavsiye ederim.
Positano uzun ve geniş bir kumsala sahip. Kumsal boyunca hepsi birbirinden lüks restoranlar ve barlar sıralanıyor. Tabi yiyecek-icecek fiyatları da bununla doğru orantılı olarak diğer köylere göre daha pahalı.
Sahil, aynı zamanda Positano’yu en güzel görebileceğiniz yer. Denizi arkanıza alıp baktığınızda neredeyse dik bir şekilde yükselen ve üzeri rengarenk evlerle dolu olan bir dağın yamaçlarına kurulmuş Positano, oldukça görkemli görünüyor.
Biz gittiğimizde Nisan sonu olmasına rağmen denize girenler bile vardı. Ama çoğunluk elbiseleriyle kumsalda uzanarak güneşin tadını çıkarıyorlar yada sahilde bir baştan bir başa romantik yürüyüşler yapıyorlardı.
Amalfi Kıyıları – Ne Yenir Ne İçilir
Tabi ki pizza, makarna, caprese ve şarap 🙂 Bu tatilde menümüz öğlenleri caprese akşamları da pizza ve makarna ağırlıklıydı. Bunlardan çok sıkıldığımızda arada et de yedik. Ama deniz ürünlerinin anormal pahalı oluşundan dolayı o topa pek giremedik 🙂
Tahmin edebileceğiniz gibi pizzalar da, makarnalar da inanılmaz lezzetliydi. Zaten Napoli şehri pizzanın doğduğu yer olduğu için Napoli’ye bu kadar yakın olan bu bölgede pizzaların kötü olması beklenemezdi. Napoli’lere göre gerçek pizza sadece margarita olanlar mış 🙂 Bu yüzden bizde tercihimizi genellikle margarita pizzadan yana kullandık.
Pizzaların üzerine sürülen domates sosu ev yapimi ve her restoran kendisi hazırlıyor. Bu yüzden her birinin pizzası birbirinden farklı ve lezzetliydi.
Buffalo mozzarella peynirlerini de ayrı bir yere koyuyorum. Artık bölgenin havasından mıdır suyundan mıdır mozzarellalar dehşet bir lezzete sahip. Buffalo mozzarellalar o kadar tazeydi ki keserken arasından süt akıyordu. Gerek sandviç olarak gerek porsiyon tabağında sunulan capreselere doyamadık. Mutlaka denemenizi tavsiye ederim.
İki pizza veya bir pizza bir makarna ve iki kadeh şaraptan oluşan menümüz için genelde 20-25 Euro arası hesap ödedik. Öğlenleri ise capreseler ve iki alkolsüz içeçek 12-14 Euro arasındaydı.
İtalya, pizza ve makarnasıyla ünlü bir ülke olsa da Amalfi kıyılarının asıl medar-ı iftiharı limon 🙂 Buradaki limonlar normal bir limonun 3-4 katı ve kabukları çok pütürlü; fakat tadı muhteşem. Limon, ayni zamanda bölgeye ciddi bir ekonomik getiri sağlıyor ve limonla ilgili aklınıza gelebilecek her şeyi yapıyorlar ; tatlılar, içkiler, kremler, sabunlar, çikolatalar vb. Özellikle bölgenin limonundan yapılan limoncello ve limonataların yeri ayrı. Limonataların en güzel yanı şekerinin yanında gelmesi; böylece limonatanın şekerini tam olarak istediğiniz gibi ayarlayabiliyorsunuz.
Ristorante Pizzeria St. Andrea
Amalfi’nin duoma meydanında kiliseye karşıdan baktığınızda merdivenlerin hemen solunda yer alan restoran 1951 senesinden beri hizmet veriyor. Bir aile işletmesi olan restoranın menusu pizza ağırlıklı olsa da et yemekleri de var. Biz tercihimizi bir klasik olarak margarita pizzadan yana kullandık. Margarita pizzası Amalfi’de yediklerimiz içinde en iyilerinden biriydi; ayni zamanda 5 euroluk fiyatıyla da rakipsiz bir fiyat performans oranına sahipti.
Black’s
Sahil hattı boyunca dizilmiş en büyük restoran olan Black’s, Positano’nun en eski ve en ünlü restoranlarından biri olarak her daim kalabalık. Deniz mahsülleri ve spagettileriyle ünlü olan restoranın iddialı bir şarap menusu de var. Biz burada jumbo karidesli tagliette ve bolonez soslu spagetti yedik, pembe şarap içtik. Positano, popülerliğinden dolayı, diğer köylere göre daha pahalı. Bunu en çok hissedeceğiniz yerler de sahil kenarındaki bu restoranlar 🙂 iki spagetti ve iki kadeh şaraba 66 Euro ödedik. Her ne kadar fiyat olarak çok cazip olmasa da yemeklerinin lezzeti ve ortamı için deneyimlemenizi tavsiye ederim.
Trattoria Da Baracca
Amalfi meydanınin sol yanindaki küçük meydanda bulunan bu aile işletmesi trattoria’ya geldik. Her zamakinin aksine bir değişiklik yapıp et yemeye karar verdik. Iki tane steak sipariş verdik. Porsiyonlar oldukça doyurucu ve etler gayet lezzetliydi; fakat kanlı et sevmeyenler rahatsız olabilir. Çünkü iyi pişmiş olarak sipariş verdiğimiz et bile kanlı geldi. İki steak, iki kola ve patates kızartması için 45 Euro hesap verdik.
Laboratiora Pasticceria Savoia
Amalfide duoma meydanında kiliseye tam karşıdan bakan kafelerden biri. Konumu gerçekten muhteşem; burada bütün gün otursanız dahi canınız sıkılmaz 🙂 Dondurmaları, pastane ürünleri çok lezzetli. İçki servisleri de var; fiyatlar da uygun. Aksama doğru diğer köylerden döndüğümüzde günün yorgunluğunu üzerimizden atıp aperatif içkilerimizi yudumladığımız favori mekanımız oldu.
Bar Birecto
Atrani meydanında bulunan bu küçük bar aynı zamanda sandviç ve pizza gibi yemekler de hazırlıyor. Bölgenin havasından mıdır suyundan mıdır bilmiyorum ama Napoli ve Amalfi kıyılarındaki mozzarella peyniri gibi lezzetli mozzerella başka bir yerde yiyemedim. ( İtalya da dahil olmak üzere. ) Buradan, sahilde yemek için caprese (mozzarella,domates,zeytinyağı ve taze fesleğenden oluşan) sandviç ve ev yapımı limonata aldık. Sandviç bu tatilde yediklerim içinde en iyisiydi; ev yapımı limonataları da harika idi.
Caffe Calce
Ravello meydaninda bulunan Cafe Calce, kiliseyi arkanıza aldığınızda sağda yer alan kafelerden biri. Hem meydanı hem de karşıdaki tepeleri gördüğünüz kafede yemek servisi de var. Ama biz tercihimizi Martini Bianco ve Amarello’dan yana kullandık. Bu tarz içkiler ile likörlerin fiyatları 3,5 4,5 euro arasında değişiyor. Özellikle Martini Bianco sunumları çok hoş. İçkinin yanında mutlaka 4-5 adet kanepe, cips ve tuzlu fıstık geliyor.
Cafe Europa
Minori’nin ana meydanında, sahile bakan çok şirin bir cafe. Buraya yemek sonrası uğradığımız için tercihimizi Martini Bianco ve bölgeye has zencefilli bir likörden yana kullandık. Bianco’nun sunumu her zaman ki gibiyken likör aperatifsiz olarak servis edildi.İki içecek için 8 Euro ödedik 🙂
Ristorante Eldorado Bar
Minori’den sonraki durağımız olan Maori sahilinde uzun bir yürüyüşten sonra plaj üstünde gözümüze çarpan bu restorana açlıktan ve yorgunluktan başımız dönerek oturduk. Çok yüksek beklentilere kapılmadan yemeğimizi sipariş etsek de yemeklerinin lezzetiyle bizi oldukça utandırdı. Burada dana snitzel ve caprese tabağı yedik. Her ikisi de çok güzeldi ama özellikle yumruk büyüklüğünde 5 adet Buffalo mozzeralla’dan ve taze domateslerden oluşan capresenin lezzeti bir harikaydı. Lezzetli yemeklerinin yanında sahile bakan manzarası ve uygun fiyatlarıyla gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir yer oldu.
Amalfi Kıyıları – Nasıl Gidilir
Amalfi kıyılarına Roma ve Napoli üzerinden ulaşabilirsiniz. Tabi ki en rahat ve kısa ulaşım şekli Napoli üstünden. Napoli den ulaşım için 3 seçenek var.
1.Seçenek- Deniz yolu: Mayıs ayından itibaren Napoli ve Capri Adasi’ndan Sorento, Positano ve Amalfi’ye hızlı teknelerle seferler başlıyor. Yolların kötülüğü düşünüldüğünden en konforlu ve hızlı ulaşım şekli bu.
2.Seçenek- Tren Yolu: Napoli merkez tren istasyonundan kalkan bölgesel circumvesuviana trenleri ( 1 saat 10 dakika- 3,2 euro ) ile Sorrento’ya gidip oradan da Positano veya Amalfi’ye giden otobüslere binmek. Bilet fiyatları ucuz olsa da trenin çok sayıda durakta durması, tren içinde sıklıkla hırsızlık olaylarının olması ve Sorrento’dan tekrar aktarma yapmak zorunda kalmak yüzünden bizim tercih etmediğimiz bir seçenek oldu.
3.Seçenek- Kara Yolu: Bir diğer seçenek de Napoli limanın önünden Amalfi kıyılarına kalkan SITA otobüsleri. Bu otobüs seferleri içinde sabah 9.00’da kalkan Express Amalfi otobüsü en iyi seçenek. Solerno’ya kadar otobandan gittiği ve hiç durmadığı için, diğer otobüslere göre daha kısa zamanda varıyor. Biz gittiğimizde henüz tekne seferleri başlamadığı için, tercih ettiğimiz ulaşım şekli bu oldu.
Merhaba,
Şu ana kadar okuduğum en kapsamlı ve doyurucu Amalfi yazısı oldu. Biz yapılabilecek en kötü şeyi yapıp 01 eylülde Roma’dan araba ile gezeceğiz bu bölgeyi. Tavsiyeleriniz neler olur?
Saygılarımla.
Merhabalar Füsun Hanım,
güzel yorumlarınız için teşekkür ederim.
Öncelikle Amalfi ve çevre köyleri gezerken lütfen mümkün olduğu kadar dikkatli araba kullanın. Yollar gerçekten çok dar ve virajlı. Hatta mümkünse araba kiralamayın. Yolların durumu haricinde park yeri bulmak büyük bir problem. Ayrıca otopark ücretlerinin yazın oldukça pahalı olduğunu söylemişlerdi. Bu tür yerlerde araba bir lüks değil eziyet.
Tavsiyelerim ise aşağıdadır;
1.Benim en beğendiğim köyler sırasıyla; Ravello, Amalfi, Minori, Atrani, Positano ve Maori’ydi. Eğer sınırlı zamanınız varsa önceliği mıutlaka Ravello ve Villa Cimbrone’ye vermenizi tavsiye ederim.
2. Tanrıların yolu yürüyüşünü mutlaka yapın. Gerçekten çok özel bir deneyim.
3. Positano’ya kara yolundan giderken, köyün içine girmeden önce, yol kenarında 3-4 masalık bir kafe var. Orada mutlaka bir içecek molası verin. Positano’yı en güzel gören noktalardan biri.
4. Köyler arası seyahatleri mümkün mertebe tekne ile yapmaya çalışın. Hem hızlı hem stressiz.
5. Bol bol buffolo mozerello yiyin. O kalitedekini İtalya’nın diğer bölgelerinde bile yeme şansınız yok.
6. Köyler arasında, en azından birbirine yakın olanlar için, mutlaka yürüyün. bölgeyi tanımanın, hissetmenin en güzel yolu bu. Amalfi kıyıları çok özel bir çoğrafya ve yürüyüşünüz boyunca her köşe başında ayrı bir güzellik göreceksiniz.
İyi tatiller !
Çok güzel ve doyurucu bir yazı.
Emeğinize sağlık Ali Bey 🙂
Sağolun Cihan Bey, teşekkür ederim 🙂
merhaba,
muhteşem bir yazı ve italya güney kıyıları rehber niteliğinde bir yardım! öncelikle verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. 26-31 agustos arası planladıgımız napoli inişli tatilimiz için, mümkünse sizden yardım almak isterim.
konaklamamız maiori’de gerçekleşecek ve 30 agustos a kadar maiori’de kalacagız. 31 ve tek gün olarak da napoli olarak plan yaptık. 26-29 agustos arası için,
maiori- ravello (1. gün)
amalfi (2.gün)
capri-anacapri ( 3.gün)
positano veya sorrento (4.gün) olarak düşündük. sizce bu planda eksik veya atladıgımız bir nokta var mıdır? 4. gün için hala soru işaretlerimiz var, nereye gitmemiz gerektiği ile ilgili, siz nereyi önerirsiniz?
bir de ilk gün, napoli havalimanından maiori’ye ulaşım ile ilgili birçok seçenek sunulmuş, fakat hala en hızlı-ucuz ve en az yorucu seçeneğe bir türlü karar veremedik sizin öneriniz ne olur ulaşım için?
yardımlarınız için şimdiden çok teşekkür ederim! ☺️
Burçin Hanım merhabalar.
Öncelikle gecikmeli cevabım için çok özür dilerim. Geçen hafta boyunca internete erişimim son derece sınırlydı, Blog sayfasını açamadım bile 🙁
Programınız gayet güzel ama biraz yoğun.Bir kaç ekstra gününüz daha olsaymış çok iyi olurmuş. Gerçi köyler arasında yürüyüş yapmayacaksanız, köyleri rahatça gezebilirsiniz. Tabi Sorento’yu hariç tutarak konuşuyorum çünkü orası bölgedeki diğer köylerden daha büyük, daha çok bir kasaba gibi. Bu yüzden bana göre tercihinizi Positano’dan yana kullanırsınız daha iyi olacağı düşüncesindeyim.
Gene yolunuz üstünde olan Minori’yede mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. Hem Maori’ye çok yakın hemde çok bölgedeki en güzel köylerden biri.
Son gününüzü Napoli’de geçireceksiniz old town’u ve sahil hattını gezmenizi tavsiye ederim. Old town İstiklal caddesinin arka sokakları gibiyken, sahil hattı büyük ve şık apartmanları, geniş kaldırımları ile bambaşka bir dünya.
Bir diğer önerimde Capri’yi son güne koymanız. Böylece Capri’den direk Napoli’ye geçerek zaman kaybetmemiş olursunuz.
Capri adası ile ilgili tavsiyelerim ise aşağıdadır ;
– Ana Capride’den teleferikle çıkılan bir seyir terası var oraya mutlaka çıkmanızı tavsiye ederim. Seyrine doyumsuz bir manzaraya karşı benim içinde bir Martini bianco için lütfen 🙂
– Geleneksel İtalyan kayıklarından birini kiralayıp, adanın etrafında tur atın ve mavi mağara’yı ziyaret edin.
– Ana Capride’ki Villa San Michelle’i mutlaka ziyaret edin ve evin sonunda ki terasdan adanın harika manzarasını izleyin, bahçesinde oturup, üstünüze vuran güneşin tadını çıkarın.
– Capri’nin dar sokaklarında gezin, girilmedik sokak bırakmayın. Gezininizin sonunda da, Capri meydanındaki şık restoranlardan birinde kendinizi güzel bir espresso ödüllendirin.
umarım yardımcı olabilmişimdir.
Merhaba. Bizleri bilgilendirdiğiniz için teşekkürler.
1 Günlüğüne Amalfi gezintisi yapmak istiyoruz. ardından napoli de de 1 gün geçirip Türkiye’ye döneceğiz. Araba ile gitmek istiyoruz bu bölgeye. Sizce 1 gün için nasıl bir rota izlemeliyiz ve hangi köy ya da nokta da kalmalıyız?
Teşekkürler.
Merhabalar Caner Bey,
Eğer bu dönemde gidecekseniz, arabayla gitmek mantıklı. Düşük sezon olduğu için hem yollar boş olur hemde park yeri sıkıntısı çekmessiniz.
Sabahtan başlarsanız sıkı bir tempo ile bütün köyleri gezebilirsiniz ama bu köylerin birazda tadını çıkarmak için benim önerim; Positano, Amalfi ve Ravello’ya öncelik vermeniz.
Tabi vaktiniz kalırsa diğer köylere de uğrayabilirsiniz. Ben gittiğim köylerde en çok Amalfi ve Ravello’yu sevdiğim içim kalacak yer olarak gene bu iki köyü önereceğim.
Bir tanesi tepede, diğeri deniz kenarında olan bu köylerden zevkinize uygun olanı seçebilirsinz.
Size şimdiden çok güzel bir tatil diliyorum:)